Ozan Kül Tarkan’ın Yiğitlik ve Aşk Hikâyesi

 


Uzun ve çetin geçen bir kışın ardından buzlar yavaş yavaş eriyordu. Güneş, Tanrı dağının üzerinden yüzünü göstermiş; savaşmaktan yorgun düşen yiğitlerin yüreklerini ısıtıyordu. Havanın ısınması ile sadece buzlar erimiyor, yiğitlerin kılıçlarında donup kalan yağı kanıda damla damla toprağa akıyordu.

İlteriş Kağan (Kutluğ Şad) emriyle sefere çıkalı üç yıl geçmişti. Üç yılda nice düşman başı kesilmiş, nice topraklar fethedilmişti. Kağan’dan Ötüken’e dönüş emri gelince askeri kamp alanında büyük bir sevinç tufanı kopmuştu. Bu sevinç tufanına öncülük edenlerin başında elinden kılıcı ile birlikte kopuzunu da düşürmeyen Onbaşı Kül Tarkan geliyordu. Onbaşı Kül Tarkan, kılıç kullanmaktaki ustalığının yanı sıra kopuzdaki hünerleriyle de kam ve ozanlara taş çıkarırdı. Uzun savaş yıllarında yiğitlerin ne zaman morali bozulsa o Kopuz Ata gibi meydana çıkar, okuduğu türkülerle herkesi coştururdu.

Savaşın zorlu ve çetin geçtiği bir dönemde onun namını duyan Kağan bile onu çadırına çağırmıştı. Kağan, “Vur kopuzun teline yüreklerimizin pası silinsin yiğidim” dedi. Onbaşı Kül Tarkan, Kağan’ın moralinin bozuk olduğunu görür ve vurur kopuzun teline:

“İlteriş Kağanım verirse ferman

Düşmana yine diletiriz aman

Göktürklerin cihangir yiğitleri

Tarihe kanlarıyla yazar destan

 

Kımız diyerek yağı kanı içer

Yenilmez yağılara kefen biçer

Göktürklerin cihangir yiğitleri

İlteriş Kağan için candan geçer”

 

Bu sözleri duyan Kağan, Onbaşı Kül Tarkan’a izzet ve ikramda bulunmuş. Bir söylentiye göre o gecenin sabahında hücuma geçen Köktürk ordusu düşmanı yıldırım gibi çarpmış, tüm yağı ordularını tarumar etmiş. Böylelikle üç yıldır süren savaş sona ermiş.

Kutlamalar ve sevinç naraları kesilmiş herkes çadırının çekilmişti. Bahar gelmesine rağmen hava dondurucu derecede soğuktu. Gökyüzü açıktı. Ateşin başında Onbaşı Kül Tarkan ve yanındaki yiğitleri kalmıştı. Onlarda gökyüzündeki yıldızları seyre dalmıştı.

Kül Tarkan’ın da gözleri ara ara dalıyor, uyku ile uyanıklık arasında gidip geliyordu. Gözlerini ateşe dikmiş ara ara gülümsüyordu. Belli ki yine ala gözlü güzeli düşünüyordu. Aradan geçen yıllara rağmen hala onu unutamamıştı. Sanki zaman geçtikçe bir çınar misali kalbinde kök salıyordu. İlk kez bir toy sırasında görmüştü ala gözlü güzeli. O günden beri sinesinde ince bir sızı hissediyordu. Bu sızı ki verem gibi inceden inceye Onbaşı Kül Tarkan’ı eritiyordu. Uyku ile uyanıklık arasında bir karar verdi. Savaş bittiğinde karşısına çıkacaktı ala gözlü güzelin. Onbaşı Kül Tarkan, uykuya daha fazla direnemiyor, ala gözlü yârin hayali ile derin bir uykuya dalıyordu.

Aylar süren yolculuk sonunda Ötüken’e dönülmüştü. Onbaşı Kül Tarkan, ala gözlü yâri görme umuduyla Dokuz Oğuz Boyu’nun bulunduğu yöne doğru atını sürdü.

Güneşli bir bozkır gününde ala gözlü güzelin karşına çıktı. Yüreğindeki ateş volkana dönüştü. Kopuzunu alıp tellerine vurmaya başladı. Ve şu maniyi söyledi:

“Dağları aştım geldim
Pınardan içtim geldim
Bir göster gül yüzünü
Ben candan geçtim geldim”

Ala gözlü güzel, bülbüllerden daha güzel sesiyle Onbaşı Kül Tarkan’a dönüp şöyle dedi:

“Dağları aşan Ozan
Pınardan içen Ozan
Yürü deget yoluna
Ben aşktan geçtim ozan”

Dokuz Oğuz Boyu Bey’i Baz Kağan’ının güzelliğiyle illere nam salan, şahin bakışlarıyla nice yiğitlerin yürekleri avlayan güzeller güzeli kızı Banıçiçek obasına doğru atını dehledi. Kül Tarkan da onu takip ederek, Dokuz Oğuz Obasına gitti.

O günlerde Baz Kağan’ın büyük bir şölen vereceği duyurulmuştu. Bozkırın dört bir yanından insanlar bu büyük şölene katılmak için Dokuz Oğuz Obasına akın ediyordu. Bu sebeple Kül Tarkan’a rahatça obaya yerleşmiş istediği gibi dolaşıyordu. Banıçiçek ile konuşmak için sürekli fırsat kolluyor, peşinde âdete bir gölge gibi dolaşıyordu.

Kül Tarkan kısa zamanda kopuzdaki musiki yeteneği sadece Dokuz Oğuz Obasının değil, güzeller güzeli Banıçiçek’in de gönlünü kazanmıştı. Güneşli bir bozkır gününde ala gözlü güzel ile tekrar karşılaştı. Kopuz’un tellerine vurarak, şu maniyi söyledi:

“Nazlıca bakan güzel
Bağrımı yakan güzel
Bir göster gül yüzünü
Canımı alan güzel

Oba oba gezerim
Güzelleri seçerim
Ala gözlü yar için
Ben maniler dizerim”

Ala gözlü Banıçiçek, Ozan Kül Tarkan’a dönüp; bülbüllerden daha güzel sesiyle şöyle dedi:

“Oba oba gezersin
Güzelleri seçersin
Sen yüzümü görmeyi
Daha nice beklersin”

Ozan Kül Tarkan, gülümseyerek tekrar vurdu kopuzun tellerine:

“Bozkıra buğday ektim
Orhun’a fidan diktim
Gül yüzünü görmek için
Tamuyu bile geçtim”

Okyanuslar gibi uzayıp giden bozkırda her şey susmuş âşıkların bu tatlı atışmalarını dinliyordu.

Zaman su gibi akmış, toy günü gelip çatmıştı. Baz Kağan’ın düzenlediği toy gerçekten de dillere destan olmuştu. Binlerce kişi toyda yiyor içiyordu. Sofralara koyun ve keçi etlerinin biri bitmeden biri konuyor, kımız ise Orhun Nehri gibi akıyordu.

Baz Kağan ise otağında önemli konukları ağırlıyordu. Dokuz Oğuz ve Otuz Tatar beyleri ile Tang Hanedanı elçisinin de aralarında bulunduğu Göktürklere düşman kim varsa toplanmıştı. Toy bir kılıftı aslında. Baz Kağan Göktürklerin uzun zamandır savaşta olmasını fırsat bilip gizliden gizliye bir isyan planlamıştı. Şimdiden iki bin kişiden oluşan ordusunu hazır etmişti. Geriye diğer Köktürk düşmanlarının da desteğini almak kalmıştı. Otağ ’da savaş planları yapılmış, saldırı için gün belirlenmişti. Yalnız Baz Kağan ve yanındakilerin konuşmaları daha ağızlarından çıkmadan Vezir Tonyukuk’un çaşıtları tarafından Kutlu Şad’ın otağına ulaştırılıyordu. Savaş zamanı gelip çatmıştı.

İsyancılar İlteriş Kağan’a bir elçi yolladılar.
Elçi İlteriş Kağan’a bunları iletti;
” Güçlü bir ordu kurduk. Bizim bulunduğumuz toprakları bize iade ederseniz üstünüze yürümekten vazgeçeriz” …
Mektup cevapsız kalmadı. İlteriş Kağan bir satırlık mektup yazdırdı ve şöyle dedi:
“Size vereceğimiz tek şey, Tamuya hızlı bir yolculuktur!”

Yüksekçe bir tepeye çıkan Kül Tarkan, bozkırı seyre dalmıştı. Gece de derdine dert katarcasına karaydı. “Acaba atalarıma karşı ne günah işledim de Gök Tengri bana böyle bir kaderi verdi” diye düşünüyordu. Yüreğinin aşk şarabında sarhoş olması yetmiyormuş gibi birde bir hainin kızına âşıktı şimdi. Onu zor bir seçim bekliyordu. Bir yanda ülkesi bir yanda ise sevdiği vardı. Hangisini tercih edecekti? Hangisini tercih ederse huzur bulacaktı? Kağan’ına, vatanına ve arkadaşlarına ihanet edebilir miydi?


Kutlu Şad önderliğindeki iki bin kişilik Köktürk ordusu Baz Kağan önderliğinde üç bin kişilik isyancı ordusunu biçip geçmişti. Baz Kağan ve isyancı diğer beyler çoktan uçmağa varmıştı. Göktürk Ordusu bir kez daha dizliye diz çöktürmüş, başlıya baş eğdirmişti. Dokuz Oğuz Obasında ise can pazarı yaşanıyordu. Göktürklerin kazandığı haberi gelir gelmez obada Aldacı Han (eski Türk inanışlarında ölüm meleği) ile bir yarış başladı.

Bir süre sonra okyanusun kalkıp inen göğsü gibi uzanan uçsuz bucaksız steplerin yeşilinin, göğün mavisiyle yarattığı ufuk çizgisindeki toz bulutu yaklaştıkça büyüyordu. Bulutun içinde bir karaltı halinde şekillenen atlılar, şimşek gibi Dokuz Oğuz Obasına doğru geliyordu. Bin kanatlı bir kartal misali Dokuz Oğuz Obasına doğru at süren Köktürk süvari birliklerinin en ön safında Onbaşı Kül Tarkan da vardı. O kadar hızlı at sürüyordu ki neredeyse at çatlayacaktı. Bir an önce Dokuz Oğuz Obasına varmak ve Banıçiçek’i kurtarmak istiyordu.

Göktürk ordusu bir kasırga gibi Dokuz Oğuz obasına girdi. Taş üstünde taş omuz üstünde baş kalmadı. Yalnız kadın ve çocuklara dokunulmadı. Kaçmalarına izin verildi. Kağan’ın buyruğu vardı. Buyruğa uymayanlar başları vurularak cezalandırılacaktı.

Onbaşı Kül Tarkan ne kadar aradıysa da ala gözlü güzeli bulamadı. Savaş bittiğinde ise kılıcını Yüzbaşı Boğaç’a teslim etti. Yanına kopuzunu da alarak ufukta gözden kayboldu.

O, günden sonra Kül Tarkan’ı kimse bir daha Göktürk ilinde görmedi. Ala gözlü güzeli bulmak için il il dolaştı. Bir söylentiye göre Ötüken ’den Tuna Nehrine kadar nice diyarlara at sürdü. Nice mevsimler geçse de ala gözlü güzele kavuşamadı.

Ondan geriye şu maniler kaldı:

"Alaca gözleri var

Kor gibi sözleri var

Yola düşmezdim amma

Yâre kanlı andım var


...

Dağlardan akan Orhun
Toprağı yaran Orhun
Bir yol ver de geçeyim
Yar beni bekler Orhun

Yollarıma kar yağdı
Yüreğim közde yandı
Gönlüm gül yüzlü yârin
Ala gözlerine kandı

Tepeden bir yel esti
Hayallerim buz kesti
Nazlı yârin yolunda
Ölüm, önümü kesti”

Dilden dile dolaşan bir söylentiye göre ise, ne zaman biri amansız bir sevdaya tutulsa ve yollara düşse geceleri onun manilerini duyarmış. Uçmağ’da bile kopuzu ile ala gözlü yârini ararmış.


Yazar: Alp Er Tarık, İstanbul , 2020 

Not: Bu yazının tüm hakları fikirpusulasi.blogspot.com aittir. Tamamının veya bir kısmının izinsiz kullanılması yasaktır.

Görüş ve önerileriniz için;

Twitter: Alp Er Tarık

Facebook: KatreDergisi

Yorumlar

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Çok Güzel ve Etkili Bir Hikaye Hocam. Çok Teşekkür Ederiz Bizimle Paylaştığınız İçin. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zarif yorumunuz için ben teşekkür eder, keyifli okumalar dilerim.

      Sil

Yorum Gönder